Custom Search

Mehmet Akif ERSOY’un Hayatı

13 Mart 2013

Mehmet Akif ERSOY’un Hayatı

Türk ulusunun milli ve manevi duygularını Türkçenin billur süzgecinden geçirerek haykıran büyük Türk bülbülü , İstiklâl Marşımızın Şâirimiz Mehmed Âkif, 1873 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Tahir Efendi, Fatih müderris (profesör) lerindendi. Annesi Emine Şerife Hanım, Buharalı bir ailenin kızıydı. Âkif, ahlâkı ve inancı sağlam bir ailenin çocuğu olarak, aynı özellikleri taşıyan bir çevrede yetişti.

Âkif, kitap ve defterle henüz dört yaşındayken tanıştı. Resmî öğrenimi ise Fatih İptida Mektebinde başladı. Bu okuldan sonra, Fatih Merkez Rüşdiyesi’ne (ortaokul) devam etti.
Rüştiye tahsili boyunca, babasından bilhassa l dil dersleri aldı. Arapça, Farsça ve Fransızca’yı edebiyatıyla beraber anlamaya başladı. Şiir sevgisi ve merakı da bu sıralarda uyandı.

Rüştiye’den sonra Mülkiye’ye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) geçti. Mülkiye, o devrin en parlak öğrenim kurumu sayılıyordu. Âkif, Mülkiye’de okurken” Benim hem babam hem hocamdır, ne öğrendimse on dan öğrendim” dediği babasını kaybetti. ayrıca evleri de bir yangında yok oldu. Çocuk yaşda ailenin geçimini üstlenmek zorunda kala Akif maddî imkânsızlık yüzünden bu okulu yarıda bırakmak zorunda kaldı Ancak

Âtiyi karanlıkta görüp azmi bırakmak

Bilmem ölüm var mıdır bundan daha alçak

Mısralarının sahibi Âkif, azmi bırakmadı. Baytar (Veteriner) okuluna kaydoldu. Bu yeni okulun mezunlarına daha iyi iş imkânları tanınıyordu. Baytar okulunu birincilikle bitirdi. Dört sene kadar Anadolu, Balkanlar, Arabistan ve Arnavutluk’ta dolaştı; mesleğiyle ilgili inceleme ve araştırmalarda bulundu. Gezdiği yerlerde halkla sıcak bir kaynaşma sağladı.

İstanbul’a döndüğü zaman, Halkalı Ziraat Okulu’nda kitabet (kompozisyon), Üniversite’de edebiyat dersleri verdi. Ayrıca Dârü’l-Edeb isimli okulda da öğretmenlik yaptı.

Akif’in yaşadığı dönemde Türk tarihi her bakımdan sancılı bir dönemdedir. Osmanlı İmparatorluğu parçalanmak üzeredir. Akif Kurtuluşu İslam birliğinde görür: Milliyetçilik fikrine “ Azınlıkları birbirine düşürür, ve imparatorluğu parçalar” gerekçesiyle karşı çıkar. Ancak İmparatorluktaki Müslüman ırkların bizden kopması, Arnavut isyanı , Arapların Cihan Harbinde bize karşı İngilizlerin yanaşması sonucu Akif de anlar ki İslam birliği de Turancılık kadar uzak bir hayaldir

. Mehmed Âkif artık yalnız İslam kahramanı değil vatan ve millet sevdalısıdır da Halkı basın yoluyla aydınlatma amacıyla “Müdafa – i Milliye” heyeti yayın şubesine üye seçilince Darulfünundaki öğretmenlikten ayrılmaya zorlanır.

1917’DE “Teşkilat –ı Mahsusanın verdiği bir görevle Mısır ve Arabistan’a gönderilir. Aklı vatanında ve özellikle Çanakkale’dedir. Çanakkale zaferinin kazanıldığını da orada öğrenir, önce sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlar, sonra Mehmetçiğin kahramanlık ve vatan sevgisinin gücünü Türkçenin eşsiz güzelliği ile abideleştiren “Çanakkale Şehitlerin” adlı şiirini yazar.

1919’da Yunanlılar İzmire asker çıkarınca Akif artık yerinde duramaz olur. Ayvalık ve Balıkesirde başlayan mukavemet harekatının büyüyeceğine inanarak “ İşte zafer yolu bu” Deyip Balıkesir’e gider. Zağnos paşa camisinde toplanan halka Bağsızlık için mücadele gerektiğini anlatan hutbesini okur.

İstanbul’a dönünce “Sebul – ur Reşat” dergisinde milli mücadele ruhunu tüm yurda yaymak için yazılar yazar. Önce Ferit Paşa hükümeti ve İngilizlerden tepki görür sonra şayhulislam tarafından “İsyancı” ilan edilince . Artık İstanbul’da kalamyacağını anlayarak Ankara’ya gider.

“Niyetimiz Anadolu ve diğer cihetlerdeki düşmanı denize dökmek ve serv paçavrasını parçalamaktır” dediği Kastamonu hutbesini okur. Konya’da başlayan isyanı bastırmada görev alır.

Tefrika girmese bir memlekete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. Mısralarıyla ümitsizliğe kapılan halkın milli mücadele çemberi etrafında toplanmasını sağlamaya çalışır. Bursa’nın Yunanlılarca işgal haberini alınca

Ne hüsrandır ki şarkın ben vefasız, kansız evladı

Serapa garba çiğnettim de çıktım haki ecdadı diyerek kendini kahrettiği “Bülbül” şiirini yazar. Asımın nesli dedikya nesilmiş gerçek / İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek “dediği asımlar cephelerde düşmanı adım adım geri püskürtüyordu Ankara hükümeti bu mücadelenin büyüklüğünü anlatacak onu geleceğe taşıyacak bir milli marşşiiri yazma yarışması açınca Akif önce “Benim milletime satacak malım yok “ diyerek ödüllü olan bu yarışmaya katılmadı ancak devrin maarif vekili ödül olarak verilecek paranın orduya ait bir vakfa bırakılacağını vaat edince İstiklal Marşımızı kaleme aldı ve 12 Mart 1921’de marş oybirliği ile kabul edildi

Cumhuriyet sonrası açılan ilk büyük millet meclisine Burdur millet vekili olarak giren Akif bazı şeylerin gönlünce olmadığını görünce sonraki seçimlerde aday olmadı Artık ne bir evi nede bir maaşı vardı.

Kendini sanatına verdi ömrü boyunca çalıştı, çabaladı, mücadele etti. Dinlenmeden, yorulmadan iman ve vatan sevgisiyle coştu, çevresindekileri de çoşturdu. . O’nun şiirinde şahsî dertleri, özel meseleleri yoktur. Hep umumî olan dertlerle dertlenmiş; milletinin duygu, düşünce ve problemlerine tercüman olmaya çalışmıştır.

Ömrünün sonuna doğru geçim sıkıntısı arttı

Arap Birliği sekreteri Kahire’de Cami- ül Mısırrıyye üniversitesinde” Türkçe Dersleri okutmasını teklif edince Mısıra gitti fakat orada bir gün bile mutlu olmadı 1935’te sıtmaya yakalandı Hastalık siroza dönüşünce yad ellerde ölmekten korkarak özlediği yurduna döndü. Bir yıl sora da hayata gözlerini yumdu

Ömrü boyunca gerçekleri söylemeyi meslek edinen şair “Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecek”

Dediği mısralarında ilk defa yanıldı Çünkü kendine hizmet edenlere karşı vefa borcunu asla unutmayan Türk milleti onu bilmekte, her geçen zamanda onu daha iyi anlamakta ve manevi huzurunda saygıyla eğilmektedir.

Gönül BATTAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Mehmet Akif Esoy Sayfasına Dön

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.