Custom Search

Eski Türkçenin (Tartışılan) Söz Varlığı

19 Ocak 2013

Son  zamanlardaki bilinen tartışmalarda Eski Türkçenin (Göktürkçe ve Uygurca) söz  varlığı konu edilmiştir.Eskiye dayanan kimi düzeysiz tartışmalar yüzünden  yozlaştırılan bir terim haline getirilen “Öz Türkçe” çevresinde kopartılan  fırtına sonucunda “Türkçeyi Afrika kabile dillerine mi döndüreceksiniz?” gibi  konuyu özünden ayırıcı sorular sorulmuştur.

Tarihi-kültürel  bilgi,bulgu ve belgelerin gerçekliğine göre anlatılmak istenen şey,Türkçenin en  eski dönmelerinde bile güçlü bir edebi dil olduğudur.

Burada  savunulan şey,bugünkü Türkçede,dile yerleşmiş yabancı sözcükleri atmak değildir.

Konular:

Eski Türkçenin Söz Varlığından Küçük Bir Demet

1.) Genel  Bir Bakış :

a.)  Göktürkçe :

Türkçenin  eldeki en eski ürünleri (yazıtlar) tek tek 900 sözcüğü içermektedir.İlk  bakıldığında çok az gibi görünen bu dağarcık aslında bir buzdağına (aysberg)  benzetilebilir. Buzdağına uzaktan bakıldığında küçük görünür;ama asıl büyüklüğü  su altındadır.

Bu bağlamda,900 sözcük içinde birçok soyut ve somut anlamlı,eş anlamlı,çok anlamlı sözcükler  bulunmaktadır.

Dilbilimcilere  göre bir dilde eş anlamlı sözcüğün oluşması için veya bir sözcüğün çok  anlamlılık (yan ve mecaz anlamlar) kazanması için çok çok uzun bir süre gerekir.

Orhun yazıtlarında bu tür sözcüklerin fazla olması,uzun bir zaman diliminin geride  bırakıldığını gösterir ki,bu da Türkçenin 8. yüzyıldan çok daha eskilere (en az  1000-2000 yıl önceye) dayanan, köklü ve soylu bir dil olduğunu kanıtlamaktadır.

900 sözcük,8. yüzyıla rağmen az ve yetersiz bulunuyorsa,bunu Orhun yazıtlarını örnek alarak açıklayalım : Burada kullanılan dilin taşlara  yazıldığını,bunun ne denli zor ve zahmetli bir iş olduğunu,yazıtların,Türk  milletine öğüt vermek amacıyla yazılan birer söylev olduğunu hesaba kattığımızda  o dönem için 900 sözcük,yüksek sayılabilecek bir orandır.

Yukarıda  belirttiğimiz soyut ve somut kavramlardaki zenginliği,eş anlamlı ve çok anlamlı  sözcüklerin fazlalığı,ikilemelerin çok sık kullanılmasıyla sanatlı bir anlatıma  önem verildiğini de düşünürsek,o zamanki Türkçe zengin bir edebiyat dili olarak  karşımıza çıkar.(Göktürkçede yabancı sözcük oranı ise, % 1 dolaylarındadır.)

Bütün bunların  yanında en önemli bilimsel gerçek “ileri ögeler” denilen  yapılardır.”İleri ögeler” deyimi,yazıtlarda türevleri olduğu halde kök  sözcüklerin bulunmadığı durumlar için kullanılır.Kökü geçmediği halde türevi  bulunan sözcükler “ileri öge” olarak adlandırılır.

(Günümüzden bir  örnek vererek açıklayalım : Mesela,”yazı,yazım, yazılım,yazıcı…” gibi örnekler  bir “yaz-“ eylem kökünün ve daha birçok türevinin bulunduğuna işaret eder.Bir  parçada yalnızca “yazıcı” geçiyor da “yaz-“ eylemi geçmiyorsa,bu “yazıcı“  sözcüğüne “ileri öge” denir. Parçada geçmese bile “yaz-“ eylem kökünün varlığı  kabul edilir.)

Yazıtlara  bakacak olursak;

Yazıtlarda “yanıl-”  eylemi geçmekteyken bunun kökü olması gereken “yan-“ eylemi yoktur.Aynı  dönemde “sözleş-“ eylemi varken, ”söz”e ; “pişman olmak”  anlamındaki “ökün-“ eylemi varken “ök-“ eylemine ; “tamamıyla”  anlamındaki “tüketi” sözcüğü varken “tük-“ eylemine ; bulganç (karışıklık) sözcüğü varken bunun kökü olan “bulga-“ eylemine  rastlanmamaktadır. (Örnekler çoğaltılabilir.)

Dilbilimciler,türevleri olduğu halde,kök biçimleri geçmeyen sözcükleri de söz  varlığına ait kabul ederler.

Yukarıdaki gibi  türevlerin yazıtlarda olmasına rağmen,bunların köklerinin bulunmayışı yazıların  taşlara yazılmış olmasının getirdiği kısıtlamalardan dolayıdır.Sözlü dilde bu  köklerin ve daha başka türevlerin,başka başka sözcüklerin ve çok anlamlılıkların  bulunduğu gerçeğini düşündüğümüzde sözcük sayısı 900’ün üstüne  çıkacaktır.

b.)  Uygurca :

Türklerin  yerleşik yaşama geçtiği Uygur döneminde Türkçenin söz varlığı çok fazla  zenginleşir.Değişik dinlerin benimsendiği bu dönemde dini metinlerin çevrilmesi  sırasında yabancı kavramlar için birçok sözcük türetilmiştir.

Söz varlığının  bu denli zenginleşmesinin sebebi,elbette yalnızca yabancı sözcüklere karşılık  bulmakla sağlanmamıştır.Göktürkçeden gelen söz varlığına birçok yeni sözcük  eklenmiştir.Orhun ve Yenisey yazıtlarında geçen suv  (su)  (yazıtlarda “sub” olarak geçer) , öd (zaman) , yir (yer) , kün (gün,gündüz,güneş) , köl (göl) , tenri (tanrı) , ulug (ulu) , yil (yel) …  gibi birçok sözcüğe Uygur metinlerinde de rastlanmaktadır.

Yalnızca “adır(mak)”  [bugünkü “ayır(mak)” – “d>y değişimi”] eyleminden türetilen sözcük sayısı  çok fazladır : adınmak (değişmek,iyileşmek) , adınagu (başka,başkaları) , adınta (öte yandan) , adınsıg (başka,daha başka,özel…) , adınsıgrak (bütünüyle,başka) , adınsıgsız (değiştirilemez) , adrumak (seçmek) , adrok (ayrım,üstün,üstünlüğü olan) , adroklug (en  üstün,ilahi) , adırt (ayrı,ayrılık) , adırtsız (ayrımsız,aynı) , adrutmak (ayrılmış olmak)…ve buraya  alamayacağımız diğerleri.

Bunların  yanında – her dilin tarihi sürecinde olduğu gibi – yabancı kökenli sözcükler,  özellikle dini metin çevirileriyle dilimize girmeye başlamıştır.Fakat,yabancı  sözcüklerin sayısı asla Türkçenin benliğini tehdit edecek boyutlara  ulaşmamıştır.Uygurca döneminde birçok yabancı sözcüğe karşılık bulmak için,  dilimizin kendi olanaklarından yararlanılmıştır.

2.) Eski  Türkçenin Soyut Kavramlardaki Zenginliği:

Göktürkçede  soyut kavramlardaki zenginlik çok dikkat çekicidir.Bir dilin zengin ve yetkin  sayılmasında önemli görülen soyut kavramalardan kimileri şunlardır:

bun (dert,sıkıntı) , armakçı (aldatıcı,hilekar) , küregü (itaatsizlik) , bengü (sonsuz,ebedi) , bulgak (buhran,karışıklık) , küni  (kıskançlık) , emgek (eziyet) , kut (talih,baht) , ıduk (kutlu) , kü (şöhret,ün) , bilge (bilge) , anıg (fena  kötü) , kıyın (ceza) ,       yazuk (hata) , törü (töre,yasa) , tarkınç (huzursuzluk) , ülüg (pay,hisse,talih) , yablak (kötü,fena) , kür (hile,fesat) , umug (umut,dayanak) ,  yolı (kez,sefer) , ötüg (rica) , kergek (gerek,ihtiyaç) , öd (zaman) , sayu (her) ,      teblig (aldatıcı,hilekar) , tüz (doğru)…

Uygurcadan  örnekler :

sezik (kuşku) , seziksiz (kuşkusuz) , sezinmek (kuşkulanmak) , istem (arzu) , arıg (temiz,saf) , küvenç (güveç,gurur) , ög (zeka,akıl) , ögretig (öğrenme,alıştırma) , kakınmak (pişman olamak) , tözün (asil,soylu) , ukmak (anlamak,bilmek) , ögrünç (sevinç) , ögrünçlüg (sevinçli) , busuş (keder) , mengi (zevk,neşe) , ölütçi (katil)

Hepsini buraya  alamayacağımız diğer örneklerle birlikte Eski Türkçenin çok zengin bir soyut  kavramlar dünyasına sahip olduğunu görürüz. Kimi sözcüklerin eş anlamlı olduğuna  dikkat edilmelidir. Dilbilim araştırmalarına göre bir dilde eş anlamlı  sözcüklerin oluşması çok uzun bir zaman ister.Buna göre Türkçe, bilinenden çok  daha eski bir dildir.

3.) Somut  Kavramlardaki Zenginlik:

Eski Türkçe  somut kavramlar yönünden de son derece zengin bir dağarcığa sahiptir. Yerli ve  yabancı birçok dilcinin “ayrıntılı anlatımların dili” dediği  Türkçe, birbiriyle ilgili bulunan her varlık için ayrı ayrı sözcükler  türetmiştir.

Bunu kanıtlamak  için Uygurcadan bir örnek vermekle yetinelim :

Uygurcada,bugün  “aş” (yemek) olarak bildiğimiz sözcükten birçok kavram  türetilmişti : aşçı (aşçı) , aşlık (mutfak) , aşatmak / aşanturmak (yemek yedirmek) , aşanmak (yiyip içip tüketmek) , aşlıg (yemekle donatılmış) , aşamak (yemek)…

4.)  İkilemelerdeki Olağanüstü Zenginlik

(İkileme : Aralarında belirli bir ses düzeni bulunan,biçim ve anlamca birbirleriyle  ilişkili olan;aynı,yakın veya karşıt anlamlı iki sözcüğün yan yana gelmesiyle  oluşan sözcük öbeğidir : “birer birer,köşe bucak,yorgun argın,düğün dernek,baka  baka,yalan yanlış,iyi kötü,soy sop”…)

İkilemeler  dilimizde güçlü anlatımı sağlayan en önemli ögelerdendir.Türkçe,eski dönemlerde  bile,ikilemeler yönünden başka dillerle karşılaştırmaya gerek duyulmayacak kadar  zengindir.

İkileme  kullanmadaki amaç anlatımı pekiştirmek ve güçlendirmektir.Bu özelliğin eski  Türkçede sıklıkla bulunması o dönemdeki Türkçenin,sanatlı ve güçlü bir anlatıma  yönelen “edebi bir dil” olduğunun göstergesidir.

Eski Türkçede  sık kullanılan ikilemelerden kimileri :

busuş  kadgu (kaygı keder) , aş içgü (yiyecek içecek) , kutlug ülüglüg (kutlu bahtlı) , tilemek istemek (dilemek  istemek) , sansız tümen (sayısız) , tirig öz (yaşam)  , yaruk yaşuk (ışıklı parıltılı) , uçuz yinik (değersiz) , eb bark (ev bark) , yok çıgan (yoksul)  , agı barım (varlık,servet) , ukturmak ötkürmek (açıklamak,aydınlatmak) , uçuz yinik (değersiz)…

5.) Eşsiz  Türetme Gücü

Bunun için  yalnızca bir örnek verelim:

Uygurcada “körmek”  (bugünkü “görmek”) fiilinden türetilmiş sözcükler :

körmek (görmek) , körünmek (görünmek) , körkitmek (göstermek) , körmez (kör) , körülmek (görünmek) , körügsemek (görmek istemek) , körünç (görünüş) , körünçlemek (sergilemek) , körüm (bakış,görüş,manzara,kısmet,rüya…) , körümçi (falcı) , körgülük (görülesi) , körk (güzellik,resim,görünüş) , körkle (güzel) , körklemek (güzelleşmek) ,körklüg (güzel görünüşlü)…

Sonuç :

Tartışmalar  sırasında “Orta Asya’dan ne getirdik ki?” biçiminde sorulan kimi sorular, Orta  Asya’daki Türk kültür ve uygarlığını küçümsemekten başka bir anlam taşımaz.

Bu garip  düşünüş biçimi; Türklerin dünya uygarlığına hiçbir katkısının olmadığı, Türkçede  yabancı kökenli sözcüklerin az bulunduğu dönemlerde asla zengin bir dil  olmadığı, dolayısıyla da Türkçenin kendi başına kaldığında yetersiz bir dil  olduğu görüşünü savunan bazı Batılı tarihçilerin yalan yanlış kuramlarını  desteklemekten başka bir şey değildir.

Türkçe, dünya  üzerindeki birçok dilin henüz yazılı bir tek belgesi bile yokken,8. yüzyılda  adını taşlara yazdırmış bir dildir.

Yukarıda, Eski  Türkçenin söz denizinden ancak birkaç damla oluşturabilecek olan örnekler,  Türkçenin bilinen en eski zamanlarında bile güçlü, ayrıntılı ve sanatlı bir  anlatıma yönelen “edebi dil” olduğunu kanıtlamaktadır.

Bugün yapılan  birçok dilbilimsel çalışmada Türkçenin bu en eski kaynaklardaki söz varlığının  küçük değişiklikler göstermekle birlikte bugüne kadar korunduğunu  kanıtlamaktadır. Türkçemiz en karanlık çağlardan başlayarak gittikçe artan söz  dağarcığı ile çağları kucaklayarak bugünlere kadar gelmiştir.

Türkçe  soylu, zengin ve yetkin bir dildir. Türkçe bir kültür ve edebiyat dilidir.

Türkçemiz, bizim  ses bayrağımızdır. Ne mutlu, onu gururla taşıyanlara.

Ozan AYDIN

TürkCAN  Araştırma Öbeği Başkan Yardımcısı

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.