Custom Search

Türkçe Varsa Biz Varız

19 Ocak 2013

Milli kimliğin, ortak bilincin ve var oluşun  birinci derecede temsilcisi ve taşıyıcısı olan dil, bu özelliği dolayısıyla,  toplumları millet haline getiren değerlerin başında gelir. Varlıklar arasında  eski bilgi – yeni bilgi ilgisini kurarak bir tarih ve gelenek oluşturan tek  varlık insandır. Tarihi ve geleneği olan insan ayni zamanda şuur ve değer  sahibidir. Değerler insanları bir arada tutar, şuur ise bunları fark etmemizi  sağlar. Bütün bu olguların oluşması, taşınması ve anlaşılması da ancak dil  yoluyla mümkündür. Zira dil ve dili kullanabilme yeteneği insanın ayırt edici  bir vasfıdır. Ünlü alman düşünürü Hamman, “akıl, anlama sürecinin bütününden  oluşan bir şeydir. Ama anlama dediğimiz şey ancak dil ile gerçekleşir. Dil  olmasaydı akıl da olmazdı. Dil aklin hem organı, hem de ölçütüdür” diyor. Bu  sözler, dil ile bilme, anlama, anlatma yani farkında olma arasındaki ilgiyi  bizlere açıkça göstermektedir.

M. Kemal ATATÜRK’ de  “ Milli his ile dil  arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin  inkisafında başlıca müessirdir”, diğer bir konuşmasında da “Türk milleti demek,  Türk dili demektir” diyor.

Türk milletinin varlığı ve devamlılığıyla  doğrudan ilgili olan Türk dili, tarihin çeşitli dönemlerinde değişik  tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Bunun ilk örneğini Bilge Kağan  yazıtlarında görüyoruz. Bilge Kağan “Türk Beyleri Türk adlarını terk etti, Çin  beyleri ise Çin adlarını kullanarak Çin milletine hizmet ettiler” diyor.  Selçukluların Farsça’yı resmi dil yapması ve Türkçe’ yi devlet dili olarak  kullanmamaları Türkçe’nin tarihte karşılaştığı en talihsiz olaylardan biridir.

Tarih içinde Türkçe’nin karşı karşıya  kaldığı olumsuzlukları görmezden gelen aydınlar olduğu gibi, onlara karşı çıkan  ve Türkçe’yi yaşatmaya çalışan aydınlar da olmuştur. Kaşgarlı Mahmut,  Karamanoğlu Mehmet Bey, Ali Şiir Nevai, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Şemsettin  Sami ve nihayet M. Kemal Atatürk bu aydınlardan ve devlet adamlarından  bazılarıdır. Türkçe bu şuurlu ve vatansever aydınların çabaları ile günümüze  taşınmış ve yaşatılmıştır.

Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre her  on beş günde bir dil yok olmaktadır. Küresel güçlerin, küresel değer ve  yöntemleri karşısında milli kimliğini ve varlığını korumak isteyen her toplum  öncelikle diline sahip çıkmalı ve onu yasatmaya çalışmalıdır.

Dili toplum yapar ve yaşatır. Ancak dilin  toplum içinde yasayabilmesi için işlevsel olması, edebiyat, bilim, din ve sanat  dili olarak kullanılması gerekir. Dolayısıyla bu konuda birinci görev ve  sorumluluk aydınlara düşmektedir.

Günümüzde de tarihte olduğu gibi dilimize  sahip çıkan aydınlarımız ve devlet adamlarımız mevcuttur. Bu anlayış çok önemli  bir aydın tavrıdır. Bu çağdaş anlayış ve yaklaşımla dilimize dolayısıyla Milli  varlığımıza ve birliğimize sahip çıkan ve bu konuda hassasiyet gösteren herkese,  Türk milleti adına şükranlarımızı sunuyoruz. Zira kişi adlarından, işyeri,  dükkan adlarına, bilimsel terimlerden günlük dile kadar birçok alanda dilimizi  istila eden yabancı kelimelere karşı önlem alınmazsa dilimiz çok kısa bir süre  sonra yok olup gitme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Atatürk’ün ifadesiyle “Türk  milleti demek, Türk dili demek” olduğuna göre Türk dilini korumak ve yasatmak,  Türk milletini korumak ve yaşatmaktır.

Türkçe’nin korunması, yaşatılması ve  zenginleştirilmesi hususunda basta aydınlarımız, sanatçılarımız ve devlet  adamlarımız olmak üzere toplumun her kesimini daha duyarlı olmaya davet  ediyoruz.

Doç. Dr. M. Ali AZMAN

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.