Custom Search

Tarih ve Edebiyat Tarihi Arasındaki İlişki

8 Mayıs 2013

Edebiyat tarihçisi, eserini verirken, tarihten geniş ölçüde yararlanır. Çünkü, tarih geniş ve gerçek bir lâboratuvardır. Edebiyat tarihi, bu geniş lâboratuvann küçük ve canlı bir parçasıdır. Çünkü, bu geniş lâboratuvarda, insanlar; yarattığı olaylarla, yer, zaman ve sonuç belirtilerek verilmiştir. Edebiyat tarihçisi, tarihin gün ışığına çıkardığı “insanın” sanat yönünü bu imkân içinde araştırır, inceler.

Edebiyat tarihçisi, “tarih”ten başka, sosyoloji, psikoloji gibi bilimlerden de faydalanır.
Ne zaman yazıldığı bilinemeyen edebî eserlerle yaşadığı yüzyıl bilinmeyen yazarlann kişilikleri, dil özellikleri, tarih, sosyoloji ve psikoloji vasıtasıyla aydınlığa çıkarılır.

Edebiyat tarihçisi, bir milletin edebiyatını, dönem dönem araştırır ve bir önceki dönemleri, bir sonraki dönemlere bağlayarak, sebepten sonuca gider. Her edebî dönemi bir önceki edebî dönem karşılar. Sözgelimi, 16. yüzyıl şairi, Fuzûlî‘yi, 15. yüzyıl şairi olan Necâtî; Halit Ziya Uşaklıgil‘i Gustuva Floubert (Güstoav Flober) hazırlamıştır denebilir.
Bu örnekler gösteriyor ki, edebiyat tarihçisi, zinciri tutarlı bir şekilde ortaya koymak için, zincirin bütün halkalarını yerli yerine koymak zorundadır.

Özellikle Türk Edebiyatı’nın tarihini yazanları çok çetin işler beklemektedir. Pek ünlü bir şairimiz olan Fuzûlî’nin hâlâ doğum yılı hatta doğum yeri kesin olarak belli değildir. Bağdat’ta, Kerbelâ’da veya Hille’de doğduğu veya yaşadığı söylenir. Divan şiirinin en büyük şairi olan Fuzûlî gibi, halk şiirinin en büyük ozanı olan Karacaoğlan’ın da, doğum, ölüm tarihleriyle yaşadığı yer veya yerlerin nereler olduğu kesinlikle bilinmez.

İşte, edebiyat tarihçisinin önemi ve etkinliği burada başlıyor. Edebiyat tarihçisi, yukarıda belirtilen sorunları çözerken, tarihe, dilbilime, toplumbilime başvuracaktır.

Sözgelimi, Karacaoğlan, hangi tarihî kişilere yani, padişahlara, paşalara veya tarihi olaylara koşma düzmüştür? Türkçenin hangi lehçesini veya ağzını (şive) kullanmıştır? Bunlar çok önemli ipuçlarıdır. Bu çalışmalardan sonra karanlıkta kalmış bir şairin, bir ozanın en azından yaşadığı yüzyıl, kimlerle çağdaş olduğu ve hayatını hangi yörede geçirdiği kesinlik kazanır.

Sonuç olarak denebilir ki, en başta tarih olmak üzere, sosyoloji, psikoloji ve dilbilim, edebiyat tarihçisinin mutlaka başvurması gereken bilim dallarıdır. Bunu daha kesin olarak söylemek de mümkündür. Bu bilimleri dışlayarak, edebiyat tarihi yazılamaz.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.