Custom Search

Türkçenin Kullanımı ve Dil Politikası

20 Ocak 2013

Türkçe, dünyanın en çok konuşulan altıncı dilidir ve yayıldığı alan bakımından  dünyanın üç büyük dili arasındadır. Türkçe, günümüzde resmi dil, devlet dili,  azınlık dili ve göçmen dili olarak 12 milyon kilometrekarelik bir coğrafyada  kullanılmaktadır. Türkçe, yazı ve edebi dil, eğitim ve öğretim dili, sözlü,  görüntülü yayın ve basın dili, ağız ve lehçe, yabancı dil olarak da Avrasya’da,  Asya’da ve Avrupa’da en fazla kullanılan dil olmasına rağmen devletimizin ve  milletimizin belirgin bir Türkçe dil politikası olmaması ‘Türkçe sevdalılarını’,  ‘filologları’ ve ‘Türkologları’ derinden üzmektedir. Türkoloji sahasında  yetişecek uzman ve öğrencilerimizin dilbilimi, sosyoloji, tarih, karşılaştırmalı  edebiyat, kültür, antropoloji ve halk bilimi gibi dersleri görmeleri, yabancı  dillere vakıf olmaları sağlanmalıdır. Böylece 21. yüzyılda ana dilimiz  Türkçe’nin varlığı daha iyi korunabilecek ve dille ilgili daha çok araştırma  yapılabilecektir.

Tarihi ve kültürel alanda varlık mücadelesi veren Türkçe yakın çevresinde ve  komşu ülkelerde iç içe kullanılmaktadır. Türkiye ve çevresine, Kafkaslar’a,  Türkistan’a, İdil Ural Bölgesi’ne, Sibirya’ya, Balkanlar’a yayılan Türkçe, bugün  soy, din, tarih ve kültür ortaklıklarıyla beslenip geleceğe zengin kelime  hazinesiyle ve iletişim dili olarak varlığını sürdürme mücadelesi vermektedir.  Günümüzde Türkçe, eski Doğu Bloku’nun ortak kültür dili olan Rusça’nın ve bilim,  teknik, diplomasi dili olarak kullanılan İngilizce’nin baskısıyla karşı  karşıyadır. Bulgarca, Sırpça, Romence, Yunanca, Arapça, Farsça, Çince gibi resmi  dillerin devlet dili olarak kullanıldığı ülkelerde Türkçe, siyasi ve sosyal  şartlara bağlı olarak, hatta uluslar arası ilişkiler çerçevesinde tamamıyla  yasaklanmış, bazen serbest bırakılmış şekliyle ‘azınlık dili’ olarak varlığını  devam ettirmiştir. Avrupa’da Almanca, Fransızca, İngilizce ve Flamence  dilleriyle birlikte kullanılan Türkçe’ye ‘azınlık dili’ statüsü bile  verilmemiştir.

Doğuda Arapça, Farsça, Çince, Hintçe Batıda ise Almanca, Fransızca, İngilizce,  İspanyolca, kuzeyde Rusça tarihte ve günümüzde önemli devlet ve kültür dili  olarak kullanılırken, Türkçe’miz hem doğuda, hem de batıda köklü geçmişi ile  geniş bir alana yayıldığından ülkemizde yeni dil politikalarının  geliştirilmesinin ve gözden geçirilmesinin tam zamanıdır. Yeni dil politikaları  geliştirilirken dünyanın en önemli beş dili ve o dilleri dünya dili, iletişim  dili, kültür dili, yabancı dil haline dönüştüren ‘dil politikası üreten  merkezlerin stratejileri’ araştırılmalı ve karşılaştırmalı çalışmalar yapılarak  “uygulamalı Türkçe politikası” gündeme getirilmelidir. Türkçe eğitim ve öğretim  merkezlerinin, özellikle Türkçe’nin yabancı dil olarak öğretilmesi konusunda  yeni stratejilerin geliştirilerek uygulanmasının Türk varlığına ve Türk  ekonomisine de katkısının büyük olacağı şüphesizdir.

Çünkü Türkçe’nin zengin, kültürel, tarihi derinliğe sahip, iletişim, mantık ve  bilgisayar, hatta müzik dili olduğunu bütün dilbilimciler kabul etmiş  durumdadır.

Türkçe, Türkiye’de ‘Türkiye Türkçe’siyle’, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde  Azerbaycan’da, Özbekistan ve Türkmenistan’da o ülkenin geçerli lehçesi ile,  Kazakistan ve Kırgızistan da ise resmi dil özelliğini Rusça ile paylaşarak  kullanılmaktadır. Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinde Kumuk ve Nogay, Karaçay  -Malkar Türkçesi ve Kafkas Türkmen Türkçeleri eğitim-öğretim, yazı, günlük  konuşma ve basın dili olarak kullanılmaktadır. Gürcistan’daki Türk Toplulukları,  Ahıska Bölgesinden sürgün edilen Ahıska Türkleri de Türkçeyi konuşma dili olarak  kullanırken,

Çuvaşistan’da Çuvaş, Başkurdistan’da Başkurt, Tataristan’da Tatar Türkçeleri  resmi dil olarak kullanılmaktadır. Saha Cumhuriyeti’nde Saha, Altay  Cumhuriyeti’nde Altay, Hakas Cumhuriyeti’nde Hakas, Tuva Cumhuriyeti’nde Tuva  Türkçeleri Rusça gibi resmi dil olarak kullanılmaya devam edilmekte olup, Altay  ve Hakas Türklerinde dil kaybolmakta olduğundan ‘ana dilleri Türkçe’ye sahip  çıkmak’ haysiyet meselesi haline gelmiştir. Şor Türkleri de yok olmak üzere olan  dillerini yaşatma gayreti içerisindedir. Kırım Tatar Türkçesi yeniden  eğitim-öğretim, basın ve yayın dili haline gelirken, Kırımçak ve Karay Türkçesi  kaybolmak üzeredir. Abhazya ve Azak Denizine yakın yerlerde yaşayan Urumlar ise  Türkçe’yle birlikte ‘iki dilli’ hayatlarını sürdürmektedir. Gagavuz Yeri’nde ise  Gagavuz Türkçesi, Rusça ve Moldava diliyle birlikte resmi dil olarak  kullanılmaya devam etmektedir. Odesa Bölgesindeki Gagavuz Türkleri de  Moldova’daki Gagavuzlarla dil ve kültür ilişkilerini pekiştirmektedir.  Bulgaristan ve Yunanistan’da yaşayan Gagvuz ve Pomak Türkleri ile Romanya’daki  Kırım Tatar, Gagavuz ve Nogay Türkleri Türkiye Türkçe’sinden farklı şiveleri  kullanmaktadırlar. Türkçe, İran’da, Irak’ta ve Suriye’de azınlık dili olarak  varlığını devam ettirmektedir. Türkçe, Irak’ta Türkmenler tarafından  radyo-televizyon dili olarak kullanılırken, Suriye’de konuşma dilinden öteye  adım atamamıştır. Türkçe son günlerde Suriye’de AB dili olarak eğitimi verilen  18 yabancı dil arasına girmiştir.

Özellikle İran’da ‘Türkçe şuuru ve kullanımı’ için stratejik yöntem ve diyalog  aranmalıdır! Çünkü otuz milyon civarındaki İran Türklüğünün dünyaya Türkçe  gözlüğü ile bakabilmesi için ‘Türkçe’yi kullanma seferberliğine’ ihtiyaç vardır.  Kıpçak grubundan olan Halaç Türkçe’si ise kaybolmaya yüz tutan bir dil  olduğundan yeniden araştırılmalıdır. Türkçe, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Libya  gibi ülkelerde yüzyıllarca konuşma ve edebiyat dili olarak kullanılmışken;  Mısır’da Memluk Kıpçak Türkçe’si olarak ortaya çıkmış, ama bugün bu ülkelerde  Türkçe hiç kalmamıştır.

Doğu Türkistan’daki Türk topluluklarının dil varlıklarının korunmasına Rusya ve  Çin her zaman politik yaklaşmıştır. Bu yüzden yazı ve edebi dil olarak bilinen  Uygur Türkçe’sinin eğitim-öğretim dili olmasına izin verilmemiştir. Fu-Yu  Kırgız, Sarı Uygur ve Salar Türkçeleri ise, konuşanları gittikçe azalan ve  kaybolmaya yüz tutmuş, ancak araştırılması gereken dillerdir. Afganistan’da  Özbek, Kazak, Türkmen, Kırgız, Türk boyu olan Aymak Türkçeleri konuşma dili  olarak varlıklarını sürdürmekte iken, Oğuz esaslı Lakay Türklerinin yaşadığı  Tacikistan’da Özbek Türkçe’si sosyal hayatta ağırlığını hissettirmektedir.  ‘Hazara’ ve ‘Lakay’ dilleri hakkında fazla bir kaynak bulunmadığı için bu  dillerin kullanımı her yönden incelenmelidir.

Türkiye dışında yaşayan Türk vatandaşlarının ve çocuklarının ana dilleri  Türkçe’dir. Ancak üçüncü ve dördüncü kuşak Türk çocukları ana dillerini  kaybetmiş olup, ana dil yerine İngilizce, Almanca ve Fransızca  kullanmaktadırlar. Türkçe’yi sadece yabancı dil olarak öğrenen çocuklarımızın  sayısı da gittikçe artmaktadır! Türkçe’nin kaybı demek Türkçe düşünülmesinin  kaybı demektir.

Türklerin göçmen olarak gittikleri AB ülkeleriyle, Amerika ve Avustralya’da da  Türkçe, iletişimde, eğitim ve öğretimde, yazılı ve sözlü edebiyatta, sesli ve  görüntülü yayınlarda o ülkenin dilleriyle birlikte iç içe kullanılmaktadır.  Sosyal ve kültürel sıkıntılar yurt dışında yaşayan Türklerin hem kendi  kimlikleriyle olan bağlarını koparmamaları, hem de yaşadıkları ülkeye dil ve  kültür açısından uyum sağlayabilmeleri amacıyla ilkokuldan itibaren iki dilde  okuma yazma ders projeleri uygulamasına geçilmesine rağmen istenilen hedefe  ulaşılamamıştır. Bu bakımdan Türkçe, hem Türkler için, hem de o ülkenin yerli  insanları için daha önemli dil olarak gündeme gelmektedir. Türkçe, ne kadar  bilim dili olarak kullanılırsa, kültür, müzik, edebiyat, sözlü ve yazılı,  görüntülü yayın olarak güçlü ve etkili bir dil olursa, Türk kültür varlığı olan  dil de o kadar uzun korunur ve yaşar.

Her Türk Topluluğunu bir millet, her Türk lehçe ve ağzını bir dil yapma  projesini” ustaca uygulayan ülkeler Türkçe’yi de, Türk milletini de parçalamak  istemişlerdir. Türkçe ve Türk milleti bu görüntüden mutlaka kurtarılmalıdır.  Türk dili kollarının büyük bölümünün “kayboluş ve yok oluş”sürecini engellemek  için Türkçe’de birlik sağlanmalıdır. Dilde bütünleşmek için Türkçe’nin bir kolu  değil, bir sözcüğü bile yok sayılmamalıdır. Kültür ve düşünce zenginliğini  sözcük anlamlarından alan Türkçe, etimolojik sözlüklerle, karşılaştırmalı  çalışmalarla ve dialektoloji , ağız ve lehçe araştırmalarıyla, alan tarama  sözlükleriyle ve yabancı kelimelere karşılık bulma çalışmalarıyla ‘Türkçe’nin  Sözcük varlığı’ genişletilmelidir. Ortak iletişim Türkçe’si siyasi bir kararla  değil, internet siteleriyle, uydu aracılığı ile, radyo ve televizyon  yayınlarıyla, yazar ve edebiyatçılarımızın eserleriyle güçlendirilmiş, bilim ve  teknikte işlenmiş 2023’te 300 milyon insanın kullandığı bir dil olarak ortaya  çıkmalıdır. Bütün bu bilgileri araştırarak yazan Nevzat Özkan’ın ‘Türk Dili’nin  Yurtları’ adlı eserini etraflıca okumalı ve okutmalıyız.

AB ile bütünleşme sürecinde çıkarılan ‘mahalli dil ve lehçelerde yayın ve eğitim  yapılması’ konusundaki yasa hükümlerinin dil kullanımında nasıl bir değişikliğe  yol açacağı ve hangi önlemlerin alınması gerektiğine ilişkin belirsizliklerin  olduğu da ortadadır. Çünkü anayasanın 42. maddesinde “Türkçe’den başka hiçbir  dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak  okutulamaz ve öğretilemez” hükmü yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti sosyal  hayattaki mahalli zenginlikleri ve çeşitlikleri koruyarak geliştirme ilkesini  benimsemiş, milli devlet ilkesinin gereği olarak da her ülke gibi “tek dil, tek  bayrak ve bütünlük içinde bir ülke olmak” ilkesine dayandığı için Türkiye  Türkçe’sini her zaman koruyacaktır. Yeter ki Türkçe’nin zenginliğine güvenelim,  her yerde her zaman Türkçe konuşalım ve yazalım, yazdıralım! Türkçe öğretelim!  Türkçe’yi resmi bir Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler dili durumuna getirmek  için, Türkologlarımızın Türk dilini, Türk edebiyat ve kültürünü bütün dünyaya  tanıtma fırsatı verilmelidir. İşte o zaman “Benim vatanımın sınırları  ‘Edirne’den başlayıp Hakkari’de bitmez, benim vatanımın sınırları Türkçe  konuşulan yerde başlar, Türkçe konuşulan yerde biter” diyen Ömer Seyfettin’i  haklı çıkarabiliriz.

Türkçe hakkındaki olumlu görüşlere rağmen Türkçe’nin ve Türk kimliğinin  erimemesi, yozlaşmaması için ve Türkçe’nin işlevini koruyan bir dil olarak  kalması için Kıbrıs Türk’ü Yusuf Yanç’ın aşağıdaki sözlerini aklımızdan  çıkarmamalıyız:

“Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken dilimizin  çalındığını, talan edildiğini, özün el diline özendiğine, içi yananınız var mı?  Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi kaybettik, Şarkılarımızı,  türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik. Türkçe’miz elden gidiyor, dizini  döveniniz var mı?”

Müjdat KAYAYERLİ
29.07.2003

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.