Custom Search

Bir İmparatorluk Dili: Türkçe

10 Temmuz 2013

Dilimiz için bunca şey söylendi. Ama dillerin musikisinden pek bahsedilmedi.  Türk müziği gibi, Türk dilinin de müzikal gelişiminde, Türklerin tarih boyunca  vatan edindikleri coğrafyaların büyük etkili olmuştur.

Türkçe, birçok başka diller gibi, sadece tek bir vatanda değil, tarih boyunca,  nice bağımsız ve muhteşem devletler kurduğu, çeşitli vatanlarda işlenmiş bir  dildir. Bugün “Türkiye Türkçesi” dediğimiz güzel dilimizin geçmişinde, 900 yılı  aşkın süredir vatan edindiğimiz Anadolu ile Balkanların büyük etkisi olmuştur.  Türk milleti gibi Türk dili de, tarihinin son 9 asrında, 3 kıta üzerinde adeta  “lisani bir imparatorluk” kurmuştur. Öyle ki, Orta Avrupa’dan başlayarak, Kuzey  Afrika ülkeleri ile hemen tüm Asya’yı içine alan bölgede, sadece Türkçe  konuşarak hayatınızı sürdürebilirsiniz. Bu bakımdan milletimiz, hüküm sürdüğü  toprakların neresinde güzel bir ses bulmuşsa, onu kendi diline almakta büyük bir  yetenek göstermiştir. Bu yüzden, Türklerle birlikte aynı vatanı paylaşan her  millet, Türkçe’de biraz kendini bulmaktadır.

Evet, Türkçe bir imparatorluk dilidir. Her dil, bırakın imparatorluk dili  olmayı, bir devlet dili bile olamaz. İmparatorluk dilleri, o milletlerin hâkim  oldukları topraklardan adeta vergi almaları, mahsûl almaları gibi, kendilerinden  önce o topraklarda yaşayan dillerden kelimeler ve sesler alırlar. Bu alışın  belli bir ölçüsü ise yoktur. İnsanlar için, dünyanın dört bucağında kendi  dillerinin konuşulduğunu duymanın, kendi bayraklarının dalgalandığını görmenin  hazzı ve gururu, başka hiçbir şeye değişilmeyecek kadar güzeldir. İmparatorluk  dilleri, diğer dillerden aldıkları ses ve kelimeleri kendi dillerinin ses  yapısına ve gramerine, estetiğine ve fonetiğine göre millileştirirler, tamamen  kendi kelimeleri, kendi sesleri haline getirirler. Bunlar, adeta fethedilmiş  topraklar gibi, fethedilmiş kelimeler ve seslerdir. Ancak yeryüzünde,  imparatorluk dili olabilmiş fazla dil yoktur; başlıcaları Latince, Arapça,  İngilizce ve Türkçe’dir.

  Osmanlı İmparatorluğu zamanda, Türkçe’ye Arapça ve Farsça kelimelerin fazlaca  girmesinden dolayı, Osmanlıca dediğimiz bir dil ortaya çıkmıştır.  Dolayısıyla, milletimizin asırlardır kullanmakta olduğu bazı kelimeleri, “Türkçe değildir” diye dilimizden atmaya kalkamayız. Nitekim, gerek  insanlarımızın günlük konuşmalarında yaygın olarak kullanılmaları ve gerekse  edebiyatımızda tamamen Türkçe’nin teknik ve estetik özelliklerine göre  kullanılmalarından dolayı, bu kelimeleri “Türkçeleşmiş” olarak kabul etmemiz ve  kullanmaya devam etmemiz çok daha doğru bir tercih olur. Şunu unutmamalıyız ki;  hiçbir kelime dilimize geldiği dildeki yazılış ve telaffuzu ile Türkçe’ye  girmemiştir. Hatta pek çok kelime, Türkçe’ye aktarılırken, eski anlamından çok  daha farklı anlamlarda kullanılabilmektedir.

Bunlara birkaç örnek verecek olursak; Arapça’da “Ellah” telaffuzu ile  söylenen kelimeyi, biz “Allah” telaffuzu ile almışız. Yine Arapça’daki “manâra”yı  biz “minare”, Acem’in “gul”une biz “gül” güzelliğini  verdiğimiz gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.

Selânik fethedildiğinde Salanikos olan ismini beğenmemiş, Selânik demişiz. Selânik kelimesini Türk’ten daha güzel söyleyen  yoktur. Selânik gibi kelimelerde geçen “lâ” sesini başkaları “la” veya “laâ” der, fakat “lâ” diyeni yoktur. Lâle, ceylân ve  şelâle gibi kelimelerdeki seslerin güzelliğini, bu Türk “lâ”sında  buluruz.

Kelimeleri hor görmek, hele hele şu veya bu politik veya ideolojik sebeple,  onları “dilden atılabilir” görmek, dilin anlatım ve anlam zenginliğini  kısırlaştırmaktan başka sonuç vermez. Çünkü milletlerin olduğu gibi kelimelerin  de tarihi bir seyirleri vardır.

Bir milletin ataları, asırlarca o kelimelerle konuşmuş, onlarla düşünmüş,  birbirlerini ve evlatlarını o kelimelerle sevmiş; bu kelimeleri tamamıyla milli  bir sanatla işleyip güzelleştirmiş ve kendi milli musikisiyle seslendirmiş ise,  sonraki nesiller artık o kelimelere düşman kesilmemelidirler.

Madem ki bu tarihin çocuğuyuz; eski zafer ve şeref asırlarının bugünkü  devamıyız! Atalarımızın bize miras bıraktığı her güzel şeyi seveceğiz!..

Bu dili seveceğiz, hem de her haliyle seveceğiz, koruyacağız!..

Atalarımızın bize bıraktığı iki güzel miras var: Türkiye ve Türkçe…

Bu ikisini olur olmaz kaprislerle, kimsenin yıpratmasına izin veremeyiz!..

“Türkçe nasıl sevilir?” diye soranlarınız varsa, bir sonraki yazımda  Türkçe sevgisinde buluşalım diyorum…

Etiketler:

Yorumlar

  1. Ahmet TOK dedi ki:

    “Türkçe, birçok başka diller gibi, sadece tek bir vatanda değil, tarih boyunca, nice bağımsız ve muhteşem devletler kurduğu, çeşitli vatanlarda işlenmiş bir dildir.”
    Bu cümle, yazının devamını okuma isteğini yok ediyor.
    “Birçok” birleşik sıfatı anlamca çoğul olduğu için “diller” şeklinde çoğul bir isim tamlananı alamaz .Bu cümlede “başka” sözcüğüne de gerek yoktur.Aynı cümlede “kimlerin kurduğu” sorusunun cevabı olan “Türklerin” tamlayanına yer verilmediği için bir hata daha oluşmuş.Bu cümle öğrencilere anlatım bozukluğunu giderme konusunda iyi bir örnek olabilir.
    Yazıyı okutan vitrindir.Vitrini etkili ve güzel düzenleyemezsek kimse içeri girmek istemez.
    Yazının devamında ifadeler yatağını bulmuş bir su gibi akıp gitmiş.
    Türkçe’ye gösterdiğiniz duyarlıktan ve güzel örneklemelerinizden dolayı sizi tebrik ederim.